12 Ekim 2012 Cuma

"selam dünyalı ben dostum…”

Tamam, her zaman göğüslerine alıp pışpışlasınlar da demiyorum ama bazı anlarda sanki “bahçelerine habersiz girmişim ve ağaçlarından elma çalıyormuşum” muamelesi yapan insanlar var hayatımda. Bilmiyorlar ki, bazen bahçe kapısında elinde tüfekle bekleyen Hulusi Kentmen imajı bile yetmiyor duruşlarını hafifletmeye. Haliyle sürekli pazartesi sendromlulardan hallice dolanır olduk. Olduk diyorum çünkü bunun sadece kişisel bir duygu olmadığını düşünüyorum zira etrafta “insan bataklığına “ düşmüş de çıkmak için bir el bekliyor gibi görünen bir dolu insan var. Tabi bu gruba beynini aksesuar olarak taşıyanları dahil etmediğim apaçık.
İnsanın zor zamanlar için ciğerlerinde oksijen depolayamaması çok acı. Her an “soluk alabildiği” ortamlarda olamayabiliyor. Kimin yanında huzurla nefes alıp verebilececeğini bilemiyor insan bazen. Nefes darlığı çektiren bünyeler, çaktırmadan “kalbin (misafir) odacıklarının başköşesine” kurulmuş olabiliyor. Çaktırmadan yakınlaşma deniyor buna beriteratürde. Neden yaptıklarına dair fikri bile olamayabiliyor insanın. Böyle zamanlardan birinde yazmış olsa gerek Turgut Uyar,
 
“ama sizin adınız ne,
 benim dengemi bozmayınız..” diye.
Ben onunki kadar derinini yazamasam da kendimce sürekli aynı şeyi söylüyorum içimden ama en içten şekilde:
 
"Bunu sana kaç kez daha söylemem gerekli bilmiyorum ama selam dünyalı ben dostum…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder