Kendimden büyük her şeye kafamı
kaldırarak baktığım zamanları özlüyorum ve özlemek duygusu sadece o anlarda
anlam buluyor bende. Hayatı -di'li geçmiş zaman üzerinden anlatmadığım, favorimin
“gelecek zaman” olduğu yıllardı. Gelecek
üzerine kuracağım hayatımın Karadenizli olmayan müteahhidiydim o aralar. Zemini
yanlış seçmiş olmalıyım ki, hayat iki salladıysa beni, yediyle sarsılmışım gibi
geldi bana. Kim bilir belki de yapım gereği. Malzemeden çaldığıma dair
kuşkularım oluştu sonra.
Herkesin bana sen
dediği, benimse çoklukla siz dediğim dönemleri müteakip yıllardır
hissizleştiğim zamanlar. "Siz" oldum hissizleştim sanki ve
hissizleştikçe daha bir dilsizleştim sanki. Büyüdükçe kelimelerim dağarcığıma
değil, doğrudan darağacına gider oldu benim, kendi kelime dağarcığımın mezarlık
bekçisi oldum. Kalabalığa susup, organizmama konuştum. İnsanın ağzından
çıkanlarla aklından geçenlerin aynı olamayabileceğini öğrendikten sonradır Tanrı'nın
bazılarını sırf doğal hayatın çeşitliliğini bozmamak ve insan türünü zengin
göstermek için yaratıp, sahiplendiğini fark etmem. Yoksa çevredeki şuuru yitmiş
insan evlatlarının varlığının başka bir açıklaması olamazdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder