Kendi gözleri
kapanana dek ölümlülüğünden emin olamayanların dünyasında yaşıyoruz. Acımasızlıklarının,
hoyratlıklarının, değer bilmezliklerinin son anda bile olsa keşke dedirteceğinin
ayırdında olmayanların dünyası. Üzerine bastığı her insanın, aslında kendi
içinde ayak izi bıraktığını fark edemeyenlerin, her adımını sonsuzluğa attığı
inancı içinde olanların, aldıkları, verdiklerinden fazla olanların, canı
acıyanlardan çok, acı çektirenlerin kurguladığı, ipleri tuttuğu bir sahne bu. Dramatik
hayatlarının altında ezilen, ısrarla “neden ben” diye kendini yaralayan ruhlar,
döktükleri gözyaşlarına tecrübe diyor. Büyüdükçe öğreniyor ki ruh; tecrübe
denen olgu fazla sulu ve tuzlu. Yükte ağır pahada hafif “tecrübeleriyle” rutubetli
yaşamlarına devam ederken yaralarına “tecrübe” dökmüş ruhlar, kaybettiği insan sayısıyla yerle yeksan olma halinin
eşdeğer olduğunu fark ettiğinde ölümlülüğün aslında yalnızlıkla eşdeğer olduğunu
da fark etmiş oluyor insan. İşte orası “keşkeden” bir adım evvel, “tühten” bir adım
sonrası. Kiminin başlangıcı, kimininse bitiş noktası.
17 Ekim 2013 Perşembe
9 Ekim 2013 Çarşamba
Kendi susan ağlamaz
İnsan en çok susarken yoruluyor. Emin değilim, belki susacaklarını
biriktirirken, belki de taşırken; ancak neticede yoruyor insanı sükûnet.
Biriktirmek nispeten daha kolaysa da, kapasitesinden aşanı taşımakla
yükümlü
bünyeyi zorluyor hayat bazı-an. Öyle anlarda 3-5 cümleyi sırtlamak, dünyayı
sırtlamaya eş değer oluyor. Her harf onlarca kg yüklüyor omurgaya,
büküldükçe bükülüyor insanın sırtı, duyduklarına ayrı, sustuklarına ayrı
eğimle yanıt veriyor vücut. Alfabedeki her sesin sessizliği arttıkça, değişiyor
omurganın da yatayla yaptığı açı.
Kendi susan ağlamaz misali, sorumluluğunu yükleniyor tek başına hayata, ona, buna susan müteaahit bünye ama çoğul sessizliklerde durum başka. Kimin sustuğunun önemi olmuyor iki kişilik suskunluklarda. Anlamaya çalışırken mimik denen yüz kaslarının çabasını, otobandan son sürat geçen yüzlerce aracın peşinden, aradığının hangisinde olduğunu bilmeden koşmaya benziyor, karşıdaki sessizliğin vermeye çalıştığı mesajı almak.Anlamak marifetse de, susabilmek de başka bir meziyet.
Kendi susan ağlamaz misali, sorumluluğunu yükleniyor tek başına hayata, ona, buna susan müteaahit bünye ama çoğul sessizliklerde durum başka. Kimin sustuğunun önemi olmuyor iki kişilik suskunluklarda. Anlamaya çalışırken mimik denen yüz kaslarının çabasını, otobandan son sürat geçen yüzlerce aracın peşinden, aradığının hangisinde olduğunu bilmeden koşmaya benziyor, karşıdaki sessizliğin vermeye çalıştığı mesajı almak.Anlamak marifetse de, susabilmek de başka bir meziyet.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)