24 Aralık 2013 Salı

hediye gibi geldin, hoşgeldin:)



" hayatta her sözün, 
                    her sesin,     
                            herkesin bir yerde mutlaka bir karşılığı var..

bazen bir iklim, 
      sarı yapraklara yazılmış bir hikaye..
          ya da kardan yapılmış adamlardan korkan çocuklar,

kiminin bir kitap,
       beyaza yazılmışsa da, karadan da kara harflere teslim
   
birilerinin bir şiir
        belki bir şair
            - Cemal Süreya belki.
                  belki Turgut Uyar.

herkes korkulardan muzdarip,
herkes anılardan mürekkep.
yalanlarsa herbirimize yorgan.

güzel sözler elmasa dönen kömür kadar kıymetli

misal, 

hediye gibi geldin,

hoşgeldin:) "

23 Kasım 2013 Cumartesi

Haydarpaşa: bir garın olabileceğinden çok daha derin bir yara

"...ben Haydarpaşa yıkılmadan, enkazı altında kalanlardanım.şehirlerarası trenler geçti üzerimden milyonlarca kere. her şeyim parçalandı da sadece anılarım ve şarkılarım yek pare. Haydarpaşa: bir garın olabileceğinden çok daha derin bir yara"

17 Ekim 2013 Perşembe

yol tarifi



Kendi gözleri kapanana dek ölümlülüğünden emin olamayanların dünyasında yaşıyoruz. Acımasızlıklarının, hoyratlıklarının, değer bilmezliklerinin son anda bile olsa keşke dedirteceğinin ayırdında olmayanların dünyası. Üzerine bastığı her insanın, aslında kendi içinde ayak izi bıraktığını fark edemeyenlerin, her adımını sonsuzluğa attığı inancı içinde olanların, aldıkları, verdiklerinden fazla olanların, canı acıyanlardan çok, acı çektirenlerin kurguladığı, ipleri tuttuğu bir sahne bu. Dramatik hayatlarının altında ezilen, ısrarla “neden ben” diye kendini yaralayan ruhlar, döktükleri gözyaşlarına tecrübe diyor. Büyüdükçe öğreniyor ki ruh; tecrübe denen olgu fazla sulu ve tuzlu. Yükte ağır pahada hafif “tecrübeleriyle” rutubetli yaşamlarına devam ederken yaralarına “tecrübe” dökmüş ruhlar,  kaybettiği insan sayısıyla yerle yeksan olma halinin eşdeğer olduğunu fark ettiğinde ölümlülüğün aslında yalnızlıkla eşdeğer olduğunu da fark etmiş oluyor insan. İşte orası “keşkeden” bir adım evvel, “tühten” bir adım sonrası. Kiminin başlangıcı, kimininse bitiş noktası.

9 Ekim 2013 Çarşamba

Kendi susan ağlamaz

İnsan en çok susarken yoruluyor. Emin değilim, belki susacaklarını biriktirirken, belki de taşırken; ancak neticede yoruyor insanı sükûnet. Biriktirmek nispeten daha kolaysa da, kapasitesinden aşanı taşımakla yükümlü bünyeyi zorluyor hayat bazı-an. Öyle anlarda 3-5 cümleyi sırtlamak, dünyayı sırtlamaya eş değer oluyor. Her harf onlarca kg yüklüyor omurgaya, büküldükçe bükülüyor insanın sırtı, duyduklarına ayrı, sustuklarına ayrı eğimle yanıt veriyor vücut. Alfabedeki her sesin sessizliği arttıkça, değişiyor omurganın da yatayla yaptığı açı.

Kendi susan ağlamaz misali, sorumluluğunu yükleniyor tek başına hayata, ona, buna susan müteaahit bünye ama çoğul sessizliklerde durum başka. Kimin sustuğunun önemi olmuyor iki kişilik suskunluklarda. Anlamaya çalışırken mimik denen yüz kaslarının çabasını, otobandan son sürat geçen yüzlerce aracın peşinden, aradığının hangisinde olduğunu bilmeden koşmaya benziyor, karşıdaki sessizliğin vermeye çalıştığı mesajı almak.Anlamak marifetse de, susabilmek de başka bir meziyet.