21 Eylül 2012 Cuma

" bez bebek koleksiyonum ve ben"

         

Benim de yüzleştiğim bir dizi olay sonrası farkına vardığım bir koleksiyon aslında. Zira hayatında hiç bez bebeği olmamış kız çocuklarındanım ben. Bırakın bez bebeği, bebekle oynadığımı dahi bilmem ya da hatırlamam. Ama ciddi sayılacak bir bez bebek koleksiyonum var-mış meğer. (Endişeye mahal yok, konu ajitasyon çerçevesinde dönmeyecek. Zira konu çocukluğunu yaşayamamakla ilgili değil, ilgi alanı farklılığı tamamen) Misal; tarihimde bebekle oynamışlığım yoksa da şahane bir mahalle maçı kaleciliği tecrübem vardır ki; çocukluğum boyunca dönemin ünlü kalecisi Simoviç olarak anılmışlığım bundandır.

Koleksiyon nasıl oluştu derseniz, şöyle ki:
Ben çok sayıda ve özenle insan biriktirdim hayatımda. Her dönemde, güzel ve iyi arkadaşlıklarımın olduğuna şahit oldum, inandım. Övündüm hatta bunla. Sonra zaman içinde gördüm ki, evet bazı güzel arkadaşlıklar edinmişim kendime ama bazıları bezdenmiş. Bildiğiniz bezdenmişler, sadece kumaşları farklıymış. Farklı farklı kumaşlardanmış hepsi. Bazısı ketenden, bazısı satenden, ipekten, naylondan, polyesterden, bazısı yalandan hatta. Tüm bu bebeklerin içini de ben doldurmuşum. İstediğim gibi hem de. Benim gözümde arkadaş ama içten içe doldurulmuş insanlarmış meğer. Bir çeşit dolduruşa gelmişler yani. Sonra da inanmışım gördüğüm, sahip olduklarımın sahiciliğine. Elimle koyduğum gibi bulduğumu anlamamışım.
Kumaşını çok beğendiklerimin içine "kendimden" koymuşum en çok. Çünkü, kendimi görmek istemişim gözlerinde, hallerinde. En çok onları lanetlemişim aslında bilmeden. Sevmekten öldürmüşüm en çok onları. Beklenti üstüne beklenti yüklemişim. Bana dair olsunlar istemişim. Verdiğim kadar almak istemiş, aldığım kadarını hak ettiğime de inandırmışım kendimi. Bazısının içine özen koymuşum, bazısına şefkat. Bazısınaysa her şeyden koymuşum. Sonra hangi duyguya ihtiyaç duymuşsam hayatta dönüp de onda aradığımı bulmuşum ya da bulmayı beklemişim, bulamayınca düşmüşüm, ağlamışım, acımışım ve üzülmüşüm. Sonra da dönüp onları üzmüşüm. Halbuki ben; hallerini, varlıklarını olmadıkları halde öyle olduklarına yormuşum. Ne zaman ki; 5 koyup 3 almaya başladım işte o zaman farkına vardım koleksiyonumun. Bez bebeklermiş onlar meğer benimm istediğim tavırların, özenlerin, sevgilerin ve dahi hayatların içlerine sıkıştırıldığı. Ortaçgil'in de dediği gibi "çokmuşlar ama hiç yokmuşlar"
 En önemlisi de "bezdenlik" kesinlikle onların suçu değilmiş çünkü bütün her şeyleri benim tarafımdan "bezenmiş" kişilermiş onlar. İnsanlara belki de istemedikleri sorumluluklar ya da beklentiler yüklemişim. İstediğim gibi davranmadıkları zaman da başta kendiminki olmak üzere bir dolu kan dökmüşüm. Bir dolu tuzlu vucut sıvısı tüketmişim.
 Koleksiyonumun çeşitlilği ve sayısal üstünlüğünden dolayı kendime ithafen, bir şiir yazmak istesem, sadece Özdemir Asaf’a öykünürdüm herhalde:
 
“yalanlar istiyorsan, yalanlar söyleyeyim,
incinirsin,
yine de sen bilirsin”


 
 
 
 

4 yorum:

  1. Çok güzel bir anlatım...
    Ne yazık ki hepimiz belki seninki kadar çok sayıda olmasa da "bezden bebekler" yapmaktan alıkoyamıyoruz kendimizi :(
    Teşekkürler Berivan...

    YanıtlaSil
  2. asıl ben özeninize ve ilginize teşekkür ederim..zira uzun yazdığımı söyleyip okumayan arkadaşlarım bile varken..Okumak bir yana, yorum yapmanız bile çok başka ve değerli bir şey benim için..

    YanıtlaSil
  3. kendimle gurur duyucam neredeyse bu konuda pesini birakmadigim surekli pacana asildigim icin.. yoksa bu lezzette yazabilecegini belki sen bile goremeyecektin.. muhtesem bir anlatim olmus...

    YanıtlaSil
  4. okurken herkes gibi ben de kendi bez bebeklerimi düşündüm. galiba en büyük bez bebeğim de seninkilerden biriyle ortak. her ne kadar içini ben doldurmuş olduğumu artık anlıyorsam da boğazıma hala bir yumruk yerleşebiliyor.

    sadece bir duyguma tercüman olmadın, bazı şeyleri idrak etmemi de sağladın.

    teşekkürler beri

    YanıtlaSil