26 Kasım 2012 Pazartesi

Yaka paça, bir yerde...

Bir imparatorluk yıkılınca yılmıyor, yenisini dikiyor içimdeki göçebe halk. Bu yıkılışı takiben büyücek bir göç kalkıyor içimin şehir meydanından. Olay yerinde bıraktıklarım var, yıkıntılarıma bekçi niyetine. Onlar belki de hep geride kalmaya yeminli parçalarım. Bir sonraki konaklama yerine yol almak için, annesinin paçasından çekiştiren çocuk misali heveslerim de var elbet. Bilmediği yere, ruhumu...
değilse de bedenimi zorla götürmeye yeminli küçük askerlerim. Ama çoklukla geride bıraktıklarımda kalır aklım. İçimin hevesleri evin en son akla gelen çocukları misalidir. Seslerini duymak, söylediklerine uymak zoruna gider yıkıntılarda kalmaya meyilli aklımın. Onlar paçamdan çekiştirse de geride kalanlardan uzaklaşan ayak izlerimi sürer gözlerim gizliden gizli. Geçmişini, geri dönüp kolayca bulsun diye geçtiği yollara gölgesini bırakır ruhum. Her anısı bir Hansel, her anısı bir Gratel olur, her yanı şekerlemeden yapılma yapış yapış yaşamın. Geride bıraktıklarına istinaden açlık kan şekeri düşük olur böyle ruhların. Başlarını döndürür, gözlerini karartır hayat. Adım atamazlar ileriye. Oturmak isterler bulundukları yere hemen. Gitmek zorunda olduğunu bilen beden devem eder yine de ama sadece beden. Bedeni ilerleyen ruhumun geride bıraktığı parçalarını paramparça eder aynı hayat. Onların paramparçalıkları bırakmaz bu kez de paçamı. Hep geride, hep öncekinde kalırım bir şekil. Yakam geleceğe evlatlık verilmiş, paçamsa geçmişin cami merdivenine bırakıp kaçılmış misali. Yakası bir yerde paçası bir yerdelik böyle vücut bulur bende. Geçmişim giriş, geleceğim gelişme ve yine aynı geçmişim sonuç olur sanki büyüdükçe. Bilirim ben ne kadar büyüsem de yakam paçam hep bir yerde.. Ve yine bilirim ben bu yazı böyle bitemez devam etmek zorundadır bir yerde..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder